Flash

6/recent/ticker-posts

ABD’nin Emperyal Maskesi ve Müslüman Dünyanın Sınavı

ABD'nin Emperyal Maskesi ve Müslüman Dünyanın Sınavı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun son oturumunda bazı ülkelerin Filistin'i resmen devlet olarak tanıma kararı, Filistin halkının on yıllardır süren bağımsızlık mücadelesinde umut ışığı olmuştur. Ancak bu gelişme aynı zamanda küresel sistemin ikiyüzlü yüzünü de yeniden gözler önüne sermiştir. Çünkü karşı cephede her zamanki gibi İsrail'in hamiliğine soyunan ülke, "eşitler arasında birinci" rolünü oynayan Amerika Birleşik Devletleri'dir.

Bugün artık net bir şekilde görülmektedir ki, ABD sadece Müslüman coğrafyaların değil, aynı zamanda kendi halkının da geleceğini küresel sermaye düzenine rehin eden bir emperyal mekanizmanın merkezidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası şekillenen dünya düzeni; demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemleriyle süslenmiş olsa da, özünde Batı çıkarlarının garantörlüğünü yapan bir sömürü sisteminden ibarettir.

Mandadan Günümüze Aynı Senaryo

Yirminci yüzyılın ilk yarısında "manda" kavramı ile yürütülen emperyalist düzen, zamanla farklı isimler ve kılıflar takarak yoluna devam etti. Irak, Suriye ve Ürdün gibi ülkeler manda yönetiminden çıkarken Filistin belirsizliğe terk edildi. Çünkü Filistin, kurulacak İsrail Devleti için çoktan "ayrılmış" bir alandı. 1947'deki bu siyasi mühendislik, bugünkü Filistin meselesinin temellerini atmıştır.

Manda söylemi zamanla "demokrasi, insan hakları ve özgürlük" maskeleriyle değiştirildi. Batı ve özellikle ABD, bu kavramları kullanarak dünya kamuoyunu yönlendirdi; ancak arka planda darbeler, işgaller, iç savaşlar ve çıkar çatışmaları vardı. Bir yerde desteklenen halk ayaklanmaları, başka yerde bastırılan özgürlük talepleri… Tek ölçü vardı: Batı'nın çıkarına hizmet edip etmediği.

ABD'nin İkiyüzlü Ruh Hali

Filistin konusunda ABD'nin tavrı bu tarihsel sürekliliğin en net örneğidir. Washington yönetimi, hiçbir insani değere, hiçbir inanca bağlı olmayan, yalnızca çıkar merkezli bir anlayışla hareket etmektedir. Gazze'de çocuklar ölürken "İsrail'in güvenliği"ni öne çıkarabilen bir devlet, insan hakları ve demokrasi üzerine konuşma hakkını çoktan kaybetmiştir.

ABD'nin politikaları, yalnızca Filistin halkını değil, Müslüman ülkelerin tamamını etkilemektedir. Bir gün dost ilan ettiği ülkeye ertesi gün yaptırım uygulayabilmekte; özgürlük getirme iddiasıyla işgal ettiği coğrafyaları parçalayarak daha büyük bir kaosun içine sürükleyebilmektedir. Bu çelişkiler, ABD'nin dünya üzerindeki konumunu "adaletin temsilcisi" değil, "emperyalizmin yürütücüsü" olarak tanımlamaktadır.

Müslüman Ülkelerin Sınavı

Asıl üzerinde durulması gereken soru şudur: Müslüman ülkeler bu adaletsizliğe karşı ne yapmaktadır? Maalesef tablo iç açıcı değildir. Bir kısmı ekonomik ve askeri bağımlılıklar sebebiyle sessizliğe mahkûm olmuş, bir kısmı ise iktidarlarını sürdürmek için bilinçli bir şekilde bu bağımlılığı tercih etmiştir. Bu da ABD'nin ve Batı'nın kurduğu düzenin devamını kolaylaştırmaktadır.

Oysa Filistin meselesi yalnızca Filistinlilerin sorunu değildir; ümmet bilincinin turnusol kâğıdıdır. Filistin'deki zulme sessiz kalan Müslüman toplumlar, kendi topraklarında yaşanan adaletsizliklere de sessiz kalmaya mahkûm olurlar. Bugün ümmetin dağınıklığı, emperyalist düzenin en büyük avantajıdır.

BM ve Sembolün Gücü

BM'de alınan Filistin kararı sembolik de olsa tarihe not düşülmüştür. Bazı ülkelerin cesaretle Filistin'i tanıması, emperyal düzene meydan okuyan bir adımdır. Ancak BM'nin yapısı ABD vetosuna rehin olduğu sürece, bu kararların somut sonuç doğurması zordur. Yine de tarihin akışı bazen sembolik adımlarla değişir. Eğer bu küçük adımlar Müslüman ülkelerin ortak iradesiyle birleşirse, ABD'nin "tek egemen" konumu sarsılabilir.

Ortak Sesin Zorunluluğu

Bugün geldiğimiz noktada açıkça ifade edilmelidir: ABD emperyalizmin sadece aktörü değil, bizzat kendisidir. Onun zihninde adalet, merhamet ya da insani değerler yoktur; sadece çıkar ve güç vardır. Gazze'de yaşanan soykırım, bunun en kanlı delilidir.

Müslüman ülkeler ya bu düzene boyun eğmeye devam edecek ya da ortak bir iradeyle emperyalizme karşı duracaklardır. Sessiz kalmanın bedeli ağırdır; çünkü zulme karşı susmak, zulmün ortağı olmaktır.

Bugün Filistin'de yaşanan her gelişme, aslında Müslüman dünyaya yöneltilmiş bir çağrıdır: Kendi iradenizi yeniden keşfedin. Bu sürecin, Batı'nın çıkar hesaplarıyla boğulmasına izin vermeyin. Çünkü Filistin sadece bir coğrafya değil, ümmetin onurunun sınav noktasıdır.

Müslüman ülkeler, ekonomik bağımlılıklardan kurtulmak için ortak pazarlar kurmalı, siyasi iradelerini güçlendirmek için bölgesel birlikteliklere yönelmeli ve küresel medyada etkin olmak için ortak iletişim stratejileri geliştirmelidir. Ancak bu şekilde emperyalizmin baskısına karşı koyabilecek güçlü bir duruş sergilenebilir.

Tarihi dönüm noktaları büyük bedellerle kazanılır; ancak unutulmamalıdır ki, sessizliğin bedeli çok daha ağırdır. Filistin meselesi sadece bir toprak mücadelesi değil, Müslüman dünyanın kendi bağımsızlığını, onurunu ve iradesini yeniden inşa etme davasıdır. Ve bu dava, ancak ortak bir sesle, zulme karşı omuz omuza verildiğinde başarıya ulaşacaktır.

 

Selam ve Dua İle

Zübeyt BOZKURT

 

Yorum Gönder

0 Yorumlar